(Akıllı Yatırımcı) Benjamin Graham’ın Gözüyle BIST’te Yatırım Yapmak Mümkün mü?

By -Tarih: Mayıs 17, 2025-

Borsayla ilk tanıştığımda herkes gibi ben de “hangi hisse alınır?”, “nasıl zengin olunur?” gibi sorularla başladım. Ama zamanla anladım ki bu işin özünde hisse seçmekten çok kendini tanımak var. İşte bu farkındalığı kazanmamda en çok etkisi olan kaynaklardan biri, Benjamin Graham’ın klasikleşmiş kitabı Akıllı Yatırımcı oldu. Zorlandım, altını çizerek okudum, bazı yerleri defalarca döndüm. Ama sonunda bu kitap, sadece yatırım anlayışımı değil, borsaya bakış açımı da değiştirdi. Bu yazıda, Graham’ın öğretilerini Türkiye piyasasına göre nasıl yorumladığımı, Borsa İstanbul’da akıllı kalmanın mümkün olup olmadığını anlatmaya çalıştım. Hem kendi deneyimlerimden, hem Graham’ın pusulasından yola çıktım.

Yazıyı beğendiyseniz ya da bu tarz içerikleri takip etmek isterseniz, beni X (Twitter) üzerinden de takip edebilirsiniz:
@y_etreabc

1. “Akıllı Yatırımcı”ya Neden Kulak Vermeliyiz?

Yatırıma merak sardığımda, internette bolca tavsiye okudum. “Hisse seçimi nasıl yapılır?”, “Uzun vadeli yatırım nedir?”, “Değer yatırımcılığı ne demek?” derken, her yerde aynı isme rastladım: Benjamin Graham. Ve hemen ardından o meşhur kitap: The Intelligent Investor, bizdeki adıyla Akıllı Yatırımcı.

İtiraf etmem gerekirse, kitabın başında biraz zorlandım. Çünkü Graham, lafı dolandırmadan, süsleyip püslemeden anlatıyor. Cümleler kısa ama ağır. Bazı bölümlerde bir sayfayı birkaç kez okumam gerekti. Ama her tekrar, bir şeyleri daha iyi kavramama sebep oldu.

Peki neden bu kadar eski bir kitap (ilk baskısı 1949’da!) hâlâ yatırım dünyasının kutsal kitabı gibi görülüyor? Çünkü Graham, yatırımın özünü anlatıyor: Sabır, disiplin, sağduyu. Bunlar değişmiyor. Evet, teknoloji değişiyor, algoritmalar değişiyor, piyasalar daha hızlı akıyor. Ama insan psikolojisi aynı kalıyor. Panik, açgözlülük, korku… Bunlar dün de vardı, bugün de var.

Graham bu kitabında yatırımcının sadece portföyünü değil, zihnini de yönetmesini öğütlüyor. Asıl farkı da burada gördüm. Yani bu kitap “hangi hisse alınır?”ı öğretmiyor; “hangi kafayla yatırım yapılır?”ı öğretiyor.

Ben de bu bakış açısıyla kitaptan öğrendiklerimi Türkiye piyasasına göre yorumlamaya başladım. Herkesin “hızlı kazanç” peşinde olduğu bir ortamda, Graham’ın “akıllı yatırımcı” tanımı bana sağlam bir zemin sağladı. Şimdi baktığımda, bu kitabı okumam yatırım hayatımın kırılma noktalarından biri oldu diyebilirim.

2. Graham’ın “Yatırım” ve “Spekülasyon” Ayrımı – Bizde İşler Nasıl Yürüyor?

Benjamin Graham’ın en net yaptığı ayrımlardan biri şu: yatırım ve spekülasyon farklı şeylerdir. Kitapta bu ayrım öyle sade anlatılıyor ki, insan ister istemez dönüp kendi yaptığı işlemleri sorguluyor. Şöyle diyor Graham:

“Gerçek bir yatırım, sermayenin korunması ve makul bir getiri beklentisiyle yapılan analiz temelli işlemdir. Bu tanıma uymayan her şey spekülasyondur.”

Şimdi gelin dürüst olalım. Borsa İstanbul’da işlem yapanların büyük kısmı bu tanıma göre yatırımcı mı, spekülatör mü?

Kendimden örnek vereyim. Borsaya ilk girdiğim zamanlarda duyumla, sosyal medyayla, forumla hisse seçiyordum. Ne bilançoya baktım, ne sektör analizine. “Şu hisse patlayacakmış”, “Bu tahtada hareket varmış” dediklerinde hemen alıyordum. Sonuç mu? Kimi zaman kısa vadede kazandım, kimi zaman da elimdeki düşerken kendime “ama hisse güzel, toparlar” diye moral vermeye çalıştım.

Graham’ın spekülasyon tanımını okuduğumda yüzüm kızardı açıkçası. Çünkü yaptığım şeyin yatırım olmadığını ilk kez o zaman net fark ettim. O zamandan beri hisseye yatırım yapmadan önce şunu soruyorum kendime:

“Bu hissede ne gördüm? Rakamlarla açıklayabilir miyim? Yoksa sadece birilerinin söylediklerine mi güveniyorum?”

Maalesef BIST’te spekülasyon o kadar yaygın ki yatırım yapmaya çalışanlar bile bazen o rüzgâra kapılıyor. Twitter’da “tavan gelecek” denince hisseye akın oluyor. Halka arzlara olan ilgi bile zaman zaman temelden çok heyecana dayanıyor.

Ama yatırım, heyecanla değil sabırla yapılır. Graham bize bunu defalarca hatırlatıyor. Ve belki de en çok Türkiye gibi dalgalı, volatil, zaman zaman da duygusal bir piyasada buna kulak vermemiz gerekiyor.

Bu ayrımı net yapabildiğiniz anda portföyünüze daha farklı bakmaya başlıyorsunuz. Çünkü artık “bugün ne oldu?” yerine “bu iş 3 yıl sonra nerede olabilir?” diye düşünüyorsunuz. Bence bu bile başlı başına bir dönüşüm.

3. Koruyucu Yatırımcı ve Girişimci Yatırımcı – Sen Hangisisin?

Benjamin Graham, yatırımcıları iki gruba ayırıyor: koruyucu (defansif) ve girişimci (aktif) yatırımcı. Bu ayrımı yaparken de şunu söylüyor:

“Hangisi daha iyidir?” değil, “Sen hangisisin?” sorusunu sorman gerekiyor.

Koruyucu yatırımcı daha temkinli, az işlem yapan, riski düşük tutan ve genellikle büyük, istikrarlı şirketlere yönelen bir profil. Girişimci yatırımcı ise daha fazla analiz yapan, fırsat kovalayan, piyasanın verimsizliklerinden yararlanmaya çalışan biri.

Ben ilk başta kendimi girişimci yatırımcı sanıyordum. Çünkü araştırıyor, haberleri takip ediyor, bilanço okuyordum. Ama sonra fark ettim ki girişimci olmak sadece “çok şey bilmek” değil. Bu yola giriyorsan vakit ayırman, disiplinli olman, duygularını kontrol etmen gerekiyor. Ve en önemlisi, hata yapmaya hazır olman lazım.

Bir süre sonra şunu kabullendim: Ben aslında koruyucu yatırımcıyım. Çünkü her gün ekran başında olamam, sürekli al-sat yapmak bana göre değil. Kendime zaman kazandıracak, temettü veren, bilançosu sağlam hisselere yönelmek beni daha huzurlu hissettiriyor. Getiri biraz daha yavaş olabilir, ama gece rahat uyuyorum.

Şimdi sana da sormak istiyorum:

  • Her gün işlem yapmadan durabiliyor musun?

  • Bilanço analiz etmeyi gerçekten seviyor musun?

  • Hata yaptığında “neyi yanlış yaptım” diye sorgular mısın?

Bu sorulara verdiğin cevaplar senin yatırımcı tipini belirliyor. Ve ne çıkarsa çıksın, sorun yok. Yeter ki kendini yanlış tanımlama. Çünkü yanlış kimlikle yatırım yapmak, sürekli direksiyonu bilmediğin yolda çevirmeye çalışmak gibi. Eninde sonunda yoruluyorsun.

Graham bu konuda çok net:

“Yatırım stratejin, senin kişiliğine, zamanına ve sabrına uygun olmalı.”

Borsa İstanbul’da çoğumuz zaman zaman “girişimci” takılıyoruz ama aslında içimizde bir koruyucu yatırımcı yatıyor olabilir. Onu görmezden gelmek, en çok kendimize zarar.

4. Güvenlik Marjı (Margin of Safety) – Türk Hisselerinde Gerçekçi mi?

Margin of Safety, yani güvenlik marjı, Benjamin Graham’ın yatırım felsefesinin temel taşı diyebilirim. Basitçe şöyle anlatıyor:

“Bir varlığın gerçek değeri ile senin ona ödediğin fiyat arasında ne kadar fark varsa, işte orası senin güvenlik marjındır.”

Bu, yatırımda hata yapma ihtimaline karşı kendini sigortalaman gibi bir şey. Çünkü Graham’a göre ne kadar analiz yaparsan yap, gelecek belirsizdir. O yüzden hisseyi ederinden ucuza almak, sana hem bir koruma sağlar hem de zamanla değerini bulduğunda ciddi kazanç potansiyeli yaratır.

Peki şimdi esas soru şu: Türkiye gibi volatil bir piyasada güvenlik marjı gerçekten yaratılabilir mi?

Benim cevabım: Evet, ama sabırlı ve seçici olursan.

BIST’te fiyatların zaman zaman mantığın dışına çıktığı dönemler çok oluyor. Panik satışlarında ya da sektör geneli baskılandığında, bazı sağlam şirketler de düşüyor. İşte bu gibi zamanlarda Graham’ın bahsettiği fırsatlar ortaya çıkıyor.

Ama burada bir sıkıntı var: Bizde şirket değerlemeleri genelde “duygu” üzerinden yapılıyor. Bir hisseyi ederinin altına aldın mı, yoksa piyasanın dalgasına mı kapıldın, bunu ayırt etmek kolay değil. Ayrıca şeffaflık seviyesi düşük olan, küçük ölçekli şirketlerde “gerçek değer” kavramına ulaşmak da başlı başına zor.

Ben kendi yatırım sürecimde bu kavramı şöyle uyarlamaya çalışıyorum:

  • Önce şirketin bilançosuna, borçluluğuna, sektörel pozisyonuna bakıyorum.

  • Sonra piyasa fiyatına değil, potansiyeline odaklanıyorum.

  • Son olarak da “en kötü senaryoda bu hisse bana ne kadar zarar ettirir?” sorusunu soruyorum.

Eğer bu üçü arasında makul bir denge kurabiliyorsam ve içim rahatsa, orada bana göre bir güvenlik marjı vardır.

Ama şunu da açık söyleyeyim: Türkiye’de güvenlik marjı aramak, Amerika’daki gibi net formüllerle değil, biraz daha geniş bir bakış açısıyla yapılmalı. Çünkü burası duyguların piyasası. Ve bu dalgalı denizde yüzüyorsan, Graham’ın dediği gibi önce can simidini (yani güvenlik marjını) takman şart.

5. Mr. Market: Borsa Her Gün Sana Bir Fiyat Söyler – Kabul Eder misin?

Benjamin Graham’ın yatırım dünyasına kazandırdığı en etkileyici kavramlardan biri şüphesiz “Mr. Market” metaforu. Kitapta şöyle anlatıyor:

Hayal et ki bir iş ortağın var: Mr. Market. Her gün kapına geliyor ve sana işinizin tamamını satmak ya da senin hisseni almak için bir fiyat teklif ediyor.
Bu fiyat bazen çok yüksek, bazen de komik derecede düşük oluyor. Ama şunu unutma:
Mr. Market duygusaldır. O panikler, heveslenir, abartır, küçümser… Ama sen onun teklifini kabul etmek zorunda değilsin.

Bu metaforu okuduğumda resmen kafamda bir ampul yandı. Çünkü Borsa İstanbul’u uzun süredir gözlemleyen biri olarak söyleyebilirim ki:
Biz Mr. Market’in ta kendisiyiz.

Gün içinde yüzde 7 düşüp ertesi gün yüzde 10 çıkan hisseler, bir söylentiyle tavan yapan tahtalar, “çılgın” halka arzlar… Yani yatırım kararları çoğu zaman şirketin gerçek değerinden değil, duyguların dalgalanmasından etkileniyor.

Ben de zamanında Mr. Market’in her kapımı çalmasında dışarı fırlayan o yatırımcıydım. Sabah yüzde 5 düştü mü panik satışı yapar, sonra akşam gelen “yukarı yönlü beklenti” haberiyle aynı hisseleri daha pahalıdan geri almaya çalışırdım. Hani Graham görse başını iki eli arasına alırdı herhalde.

Ama zamanla şunu öğrendim: Mr. Market’in sesi çok yüksek çıkıyor ama ona kulak vermek zorunda değilsin. Onun söyledikleri değil, senin değerlendirmelerin önemli.

Graham burada yatırımcıya çok net bir görev yüklüyor:
“Sen fiyatla değil, değerle ilgilen. Mr. Market fiyatı söylüyor, ama değer senin analizinde gizli.”

Bugün portföyümdeki hisselerin fiyatı düşse bile, eğer aldığım noktadaki analizime güveniyorsam paniklemiyorum. Çünkü biliyorum ki Mr. Market yarın yine gelecek. Belki bu kez daha da saçma bir fiyatla… Belki de bir fırsatla.

Türkiye piyasasında yatırım yapan herkesin Mr. Market’i tanıması, ona alışması ve gerektiğinde “Teşekkür ederim ama bugün ilgilenmiyorum” diyebilmesi şart. Yoksa onun iniş çıkışlarında savrulmak kaçınılmaz oluyor.

6. Temettü ve Değer Yatırımı – Türk Borsasında Ne Kadar Geçerli?

Benjamin Graham’ın yatırım felsefesinde değer yatırımı ve temettü önemli yer tutar. Ona göre, sağlam temellere sahip, kâr eden, istikrarlı şirketlere uzun vadeli yatırım yapmak, borsadaki çalkantılara rağmen sürdürülebilir kazanç sağlar. Bu kazancın bir kısmı da temettü yoluyla cebine nakit olarak döner.

Peki ya Türkiye’de? Borsa İstanbul’da temettü ve değer yatırımı gerçekten geçerli mi?

Kendi adıma konuşayım: Bu sorunun cevabını zamanla, tecrübeyle ve biraz da yanlış hisselerle öğrendim. Başta ben de herkes gibi “temettü veren hisseler” listelerine bakıp, temettü verimi yüksek olan hisseleri portföye atıyordum. Ama sonra fark ettim ki mesele sadece yüksek temettü oranı değil — o temettünün sürdürülebilir olması.

Mesela bazı şirketler bir yıl temettü verip, ertesi yıl kârın çoğunu sermaye artırımına veya borç kapamaya ayırabiliyor. O yüzden temettüye bakarken şu üç şeye dikkat etmeye başladım:

  1. Şirket düzenli kâr ediyor mu?

  2. Geçmişte istikrarlı bir temettü politikası var mı?

  3. Borçluluk oranı ve nakit akışı ne durumda?

Graham’a göre temettü, şirketin gerçekten kazandığını ve bunu yatırımcısıyla paylaştığını gösterir. Yani bir anlamda güven mesajıdır. Ama bizde maalesef bazı şirketler temettüyü “halkla ilişkiler aracı” gibi görüyor. Bir kere temettü verip sonra sessizliğe bürünen şirketler az değil.

Yine de temettü konusunda umutluyum. Özellikle bankalar, büyük sanayi şirketleri, bazı holdingler yıllardır istikrarlı temettü dağıtıyor. Ve uzun vadeli bakan biri için bu hisseler, Graham’ın tanımladığı “değer yatırımı” profiline oldukça yakın.

Ama şunu da unutmamak lazım: Değer yatırımı, sadece temettü almak değil. Aynı zamanda şirketin ederine göre ucuzken alınması, yani klasik “ucuz al, sabırla tut” disiplini. BIST’te bu sabrı göstermek kolay değil çünkü piyasa çok daha kısa vadeli düşünüyor. Ama işin güzelliği de burada zaten: Sabreden kazanıyor.

Ben portföyümde temettü veren ve bilançosu sağlam hisselere ağırlık vererek kendime bir rota çizdim. Kazançlarım roket gibi artmasa da, istikrarlı bir ilerleyiş görüyorum. Ve her temettü geldiğinde Graham’ın bir lafı aklıma geliyor:

“Gerçek yatırımcı, yatırımından elde edeceği gelirle mutlu olmalıdır. Piyasa fiyatı yalnızca onun yol arkadaşıdır, pusulası değil.”

7. “Kendini Bilmek” – Akıllı Yatırımcının En Kritik Özelliği

Akıllı Yatırımcı kitabının belki de en az teknik ama en çok etkileyen mesajlarından biri şu:

“Yatırımda başarılı olmak için piyasayı değil, önce kendini tanıman gerekir.”

Bu cümleyi ilk okuduğumda açıkçası biraz basit bulmuştum. “Kendini bil” lafı çok genel gelmişti. Ama sonra, yaşadığım birkaç düşüş, birkaç pişmanlık, birkaç “keşke” anı sonrası bu sözün ağırlığını hissettim. Çünkü Borsa İstanbul’da asıl savaş, ekranın karşısında değil, kendi içimizde veriliyor.

Kendimi gözlemlediğimde şunu fark ettim:
Ben zararda hisse satarken çok zorlanıyorum.
Yükselmiş bir hissede “daha da çıkar” diye tutup fırsat kaçırıyorum.
Bir hisse düşünce “hemen toparlar” diye yıllarca beklediğim oluyor.

Peki bu ne demek? Demek ki benim yatırım kararlarımı çoğu zaman hislerim yönlendiriyor. Ve işte Graham burada devreye giriyor. Diyor ki:

“Akıllı yatırımcı, duygularını tanır ve onları kontrol altında tutar. Panik, açgözlülük ve sabırsızlık, en büyük düşmanlardır.”

Graham’ın yatırımcılara çizdiği profil, sadece bilanço okuyan bir finansçı değil — kendi zaaflarını bilen ve onları yönetebilen bir karakter. Ve dürüst olayım: Bu yönümü geliştirmek, bilanço analizinden çok daha zor oldu benim için.

Şunu da kabul edelim, Türkiye gibi inişli çıkışlı bir piyasada soğukkanlı kalmak kolay değil. BIST’te sabah portföyün yeşilken, akşam kıpkırmızıya dönebiliyor. Sosyal medyada panik havası bir anda yayılıyor. Ama bu noktada sormam gereken tek şey şu:
Ben ne yapmalıyım, ben kimim?

Kimi yatırımcı her gün işlem yaparak, anlık hareketlerden beslenerek başarılı olur. Kimisi de yılda 3 hisse alır, defterini kapatır. Ama ikisi de sadece kendi doğasına uygun davranırsa başarılı olabilir.

Ben zamanla şunu öğrendim:
– Ben sakinlikten beslenen biriyim.
– Her gün alım-satım beni yoruyor.
– Belirsizlikte panik yapabiliyorum ama hazırlıklıysam sabır gösterebiliyorum.

Bu farkındalıkla yatırım stratejimi oturttum. Belki mükemmel değil, ama bana göre. Graham’ın en çok hak verdiğim cümlelerinden biriyle bu bölümü bitireyim:

“Borsa, sabırlıdan sabırsıza para transferi yapılan bir yerdir.”

Ama sabır da bilgiyle değil, kendini tanımakla başlıyor.

8. Enflasyon, Kur ve Makro Riskler – Graham Yaşasaydı Ne Derdi?

Şunu kabul edelim: Türkiye’de yatırım yapmak, yalnızca şirket seçmekten ibaret değil. Bir yandan enflasyon, bir yandan döviz kuru, bir yandan da sık sık değişen ekonomi politikaları derken yatırımcı olarak kendimizi bazen finansal değil, duygusal bir direnç testine tabi tutulmuş gibi hissediyoruz.

Bu yüzden bazen kendi kendime soruyorum:
“Graham bugün yaşasaydı ve Türkiye’de yatırım yapsaydı ne derdi?”

Bence ilk olarak sakinliğini korurdu. Çünkü Graham’ın felsefesi, ekonomik koşullar ne olursa olsun bir sabit üzerine kurulu:

“Belirsizlik, yatırımın doğasında vardır. Önemli olan buna nasıl hazırlandığındır.”

Ama Türkiye gibi yüksek enflasyonlu bir ortamda “hazırlıklı olmak” biraz daha fazla şey gerektiriyor.

Enflasyonun Gerçek Etkisi

Yüksek enflasyon, yatırımcının getiri beklentisini teknik anlamda çarpıtan bir faktör. Nominal olarak kazandığını düşündüğün bir yatırım, reel olarak seni fakirleştirebilir. Graham, enflasyonun etkisini azaltmanın yolunu “reel değeri koruyan varlıklara” yatırım yapmakta buluyordu. Türkiye’de bu tanıma uyan şeyler genellikle döviz gelirli şirketler, ihracat ağırlıklı sanayi firmaları veya döviz bazlı kira geliri olan GYO’lar olabilir.

Ben kendi portföyümde, sadece TL bazlı düşünmemeye çalışıyorum. Şirketin bilançosunda döviz fazlası varsa, maliyetleri TL ama gelirleri dövizse, bu enflasyona karşı bir kalkan gibi çalışıyor. Graham da muhtemelen bugünkü koşullarda “paranın satın alma gücünü koruyacak” yatırımlara öncelik verirdi.

Kur Riski ve Siyasi Belirsizlikler

Kur dalgalanması, özellikle ithalata bağımlı sektörlerde ciddi zararlar doğurabiliyor. Şirket bazlı analiz yaparken artık sadece bilanço değil, kur riskini nasıl yönettiğine de bakmak gerekiyor. Graham yaşasaydı, risklerin ölçülmediği yerde yatırım yapılmaması gerektiğini hatırlatırdı.

Siyasi belirsizliklere gelince… Burası biraz zor. Çünkü Graham’ın yatırım yaptığı dönemde de dünya savaş sonrası ekonomik dalgalanma içindeydi. Ama yine de o her zaman tek bir şeye odaklandı:
Şirketin içsel değeri.
Bu değerin geçici gürültülerden etkilenmeyeceğine inanıyordu. Ve biz de o disiplini Türkiye şartlarına uyarlamak zorundayız.

Peki Ne Yapmalı?

Ben kendi adıma şunları yapmaya çalışıyorum:

  • Portföyümde döviz bazlı gelir elde eden şirketlere yer veriyorum.

  • Faiz, kur ve emtia duyarlılığı olan sektörleri daha dikkatli inceliyorum.

  • Bazen hiç pozisyon almamak gerektiğini kabul ediyorum.

Ve şunu unutmuyorum:

“Piyasa koşulları değişse de, yatırım ilkeleri sabittir.”

Graham bugün yaşasaydı, belki Borsa İstanbul’da her gün tweet atmazdı ama portföyünü oluştururken bizim unuttuğumuz çok temel bir şeyi hatırlatırdı:
“Yatırım bir oyundan ibaret değildir. Gerçekten inandığın şeylere, sağlam gerekçelerle ortak olmaktır.”

Türkiye’de bu dengeyi kurmak zor ama imkânsız değil. Yeter ki panik yerine planla ilerleyelim.

9. Sonuç: Bugünün BIST Yatırımcısı İçin Graham’dan 5 Ders

Benjamin Graham’ın Akıllı Yatırımcı kitabı, sadece yatırımcıya değil, insanın kendine dair farkındalık kazanmasına da rehberlik ediyor. Kitabı bitirdiğimde elimde onlarca not vardı ama hepsinin özeti şu cümlede gizliydi:

“Yatırım, zekânızla değil, karakterinizle sınanır.”

Türkiye gibi dalgalı, hızlı ve zaman zaman tahmin edilemez bir piyasada yatırım yaparken, Graham’ın ilkelerine yaslanmak bana büyük bir denge sağladı. Kitabın tozunu silkeleyip bugünün Borsa İstanbul gerçeklerine uyarladığımda, kendime şu 5 dersi çıkardım:


1. Spekülasyonla Yatırımı Karıştırma

Bir hisseyi neden aldığını açıklayamıyorsan, büyük ihtimalle spekülasyon yapıyorsundur. Bilinçli yatırım, analizle başlar, sabırla devam eder.

2. Kendi Doğana Uygun Strateji Seç

Herkes girişimci yatırımcı olmak zorunda değil. Koruyucu bir yatırımcı olarak da başarılı olabilirsin. Önemli olan stratejinin seninle uyumlu olması.

3. Güvenlik Marjı Hayati Önem Taşır

İster sanayi devine yatırım yap, ister küçük bir şirkete — ederinden ucuza almadıysan, riskin yüksektir. Ucuzluk tek başına yeterli değil; analizle desteklenmeli.

4. Mr. Market’in Duygularına Kapılma

Piyasa her gün başka şeyler söyler. Sen değer odaklı kalırsan, fiyatlar bir gün seni yakalar. Panikle değil planla hareket et.

5. Kendini Tanı ve Psikolojini Yönet

Kâr kadar, zarar anlarında da soğukkanlı kalabiliyor musun? Bu işin asıl testi burada başlıyor. Kendini tanımayan yatırımcı, eninde sonunda piyasanın insafına kalır.


Uzun vadeli yatırım, kulağa basit gelse de aslında sabır, disiplin ve kendini tanımakla şekillenen bir yolculuk. Akıllı Yatırımcı bana bu yolculukta sadece teknik değil, zihinsel bir pusula da sundu. Graham’ın ilkeleri Borsa İstanbul’un günlük fırtınalarına karşı bana siper oldu. Belki her gün kazanmıyorum ama artık ne yaptığımı, neden yaptığımı biliyorum. Bu da bana yetiyor.

Eğer sen de yatırım dünyasında daha sağlam adımlar atmak, biraz yavaşlayıp düşünmek istiyorsan, Graham’ın öğrettiklerine kulak vermeni gönülden tavsiye ederim. Ve eğer bu yazı sende bir kıvılcım yaktıysa, benzer içerikler ve düşünceler için beni X (Twitter) üzerinden de takip edebilirsin:
@y_etreabc

Unutma, akıllı yatırımcı olmak herkesin harcı değil — ama istersen, seninki olabilir.

Paylaş:

Yazar : Etre

Düşüncelerini paylaş: